29 Aralık 2012 Cumartesi

Sebastian Arce ile...

Tangoya nasıl başladınız?
Çok erken yaşlarda, 8 yaşında. Annemle babam boşanmıştı ve bana babam bakıyordu. O sıralarda da yeni bir kız arkadaş edinmişti ve onunla zaman geçirmek istiyordu. o yüzden de beni folklor, müzik gibi aktivitelere yönlendiriyordu. Tango da bunlardan biriydi, ve en farklısı, çünkü tango benim için başka bir dünyaydı. Ben ilkokulda ve lisede erkek okullarına gittim, kızkardeşim de yok. Bu yüzden tango benim için kadınların dünyasına girmek anlamını da taşıyordu, bir kadın partnere o kadar yakın olabileceğim tek yer tangoydu, fakat şimdilerde anlaşıldığı gibi bir yakınlık değil. Buenos Aires salonlarında 1940’larda olduğu gibi dansediyorduk. Başladığım yıllarda tangonun melankolisine ve nostaljisine hayran oldum.

Partneriniz Mariana Montes’le uzun senelerdir birlikte dansediyorsunuz. Nasıl tanıştınız?
Mariana’yı ilk önce bir milongada gördüm ve aşık oldum. Dolayısıyla önce romantik bir birlikteliğimiz de vardı, senelerdir birlikte dansediyoruz, fakat 2002’de ayrıldık. Çok iyi dostuz şu anda. Onunla dansetmek artık kızkardeşimle dansetmek gibi, sadece biliyorum ki biraz daha fazla paylaşımlarımız oldu.

Tango partneri olmak ilişkinizi etkiledi mi?
Kavga ettiğimiz zamanları dansımıza yansıtmadık tabii, ama zaman zaman onun tangoyla öç aldığını düşündüm. Ben mükemmeliyetçi ve sabırsız olduğum için ona çok yüklenebiliyorum, o zaman da sanırım tepkisini dansla gösteriyor.

Yaşınızın genç olmasına rağmen dünya çapında bir üne sahipsiniz. Dikkat çeken bir şey var ki Sebastian Arce adı daha çok Nuevo Tango’yla (Yeni Tango) anılıyor. Sizin için bu stili klasik tangodan daha çekici kılan ne?
Eski tango diye bir şey yok ki, yeni Tango olsun. Tangoyu kendiniz için yaparsınız. 1990’larda -benim de tangonun içine iyice girmeye başladığım zamanlar- şunu keşfetmeye başladık ki dans ederken ritmleyiz, müzikleyiz. 1940’larda öğretmenler size nasıl yapılacağını gösteriyordu, siz de ezberden dans ediyordunuz. Fakat şimdiki zamanda enerjiden, formdan, sanattan, duygulardan daha iyi anlıyoruz, yani onlara daha yönelik dansediyoruz. Ben tangoya yeni gelenler için yeni bir dünya icad ediyorum. Eski sizi temsil etmiyor, yeni bir devrime ihtiyacınız var. Yeni nesil olarak kendimizi deneysellikle, farklı enstümanlarla, farklı tarzlarla ifade ediyoruz. Bu demek değilki “eski” önemli değil, sadece kendimizi yeniden keşfetmek için, kendinizin dansla birleştiği yerde yeni bir söz söyleyebilmek için. Yoksa Astor Piazzola’nın klasik tango müziğine farklı müzik aletleri ekleyerek yeni sesler yarattığı zamanla ölçmüyorum Nuevo Tango’nun ne zaman başladığını. Nuevo Tango’da deneme yanılma yoluyla kendi bedeninize has yeni kodlar üretiyorsunuz, yaratıcılık, bedenler arası iletişim... bunların hepsi farklı bir derinlik yaratıyor.

Tango çiftlerin birbirine ruh ve fizik olarak yakın duruşunu gerektiren/getiren bir dans. Bu durum çiftleri rahatsız da edebiliyor, çünkü genel bir kanı var ki yakınlık romantizmi de çağrıştırıyor. Siz tangoya yönelik bu yargıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu konuda konuşmayı da pek sevmiyorum açıkçası. Evet yakınlık var, ama bu kişilerin algısına bağlı. Türkiye ve Buenos Aires’e bakalım mesela. Buradaki milongalarda şahit oluyorum. Çoğunluk gergin, kimse birbirini dansa kaldırmak konusunda rahat değil. Çünkü kadın erkek ilişkileri bir tabu ve yakınlık da bu açıdan tehlikeli görünebiliyor. Bu insanların dansına da yansıyor. Fakat Arjantin’de milongaya gitmenin asıl amacı eğlenmek ve sosyalleşmektir. Mesela bir içki içersiniz, arkadlaşarınızla sohbet edersiniz, dans adeta kaza eseridir. Ruhen yakınlık hissettiğiniz biri olursa, böyle bir bağ kurabilirseniz dans edersiniz. Yani, zorlama yoktur. Bu rahatlık olduğunda, tangonun erotik imaları da silinebiliyor, insanlar daha rahat hareket edebiliyor. Fakat yine de tango tutku gerektiren bir dans, o ayrı.

Söylediklerinizden farklı kültürlerin tangoyu farklı yorumladığı da anlaşılıyor. Siz de dünyanın farklı yerlerinde tango dersleri veriyorsunuz, mesela ABD, Fransa, Arjantin, ve zaman zaman Türkiye... Gözlemlerinize dayanarak söyleyecek olursanız kültür ve tango arasındaki ilişki nedir?
Kesinlikle ilişkili. Bu ülkelerle ilgili genelleme yapmak istemem ama sadece gözlemlerimi söyleyeyim. Amerikalılar mesela, işin gösterişini seviyorlar. Daha çok dans ederken nasıl görünüdüklerine odaklanıyorlar. Mükemmeliyetçi olduklarından hata yaptıklarında kendilerine baskı yapıyorlar. Ruhtan çok teknik var o yüzden. Ama Ruslar... çok tutkulular! Bakıyorsunuz, Çehov’a, edebiyatlarına, tenlerinin altında gerçekten tutkulu bir kan dolaşıyor. Türkler de öyle. Hissedebiliyorlar. Fakat iki grup da bazen hisse çok kapılıp tekniği unutuyorlar, ya da tekniğe kapılıp hissi. Bunu dengelemek lazım. Türkiye’de çok umut vaadeden dansçılar var, 5 seneye kadar mükemmel sonuçlar çıkacak bence...

Türkiye’de tango derslerinde bir sıkıntı olduğundan söz edilir hep: Kadın katılımcıların sayısı erkeklerden daha fazladır. Buna dünyanın farklı yerlerinde de rastlıyor musunuz? Sizce bunun sebebi nedir?
Tango insanın kendi bedeniyle derin bir iletişim içerisinde olmasını gerektiriyor. Kadınlar erkeklerden daha duygusal ve hassaslar, bu yüzden de kendi inceliklerini dansla ifade edebiliyorlar. Erkeklerde bu bir ihtiyaç değil. Milongalarda erkekler kadınları dansa davet eder, ve reddedilmek erkekler için çok gurur kırıcıdır, korkutucudur. Erkekler biraz da bundan korkuyordur. “Seninle dans etmek istemiyorum” mesajı, dansı değil, “Seni istemiyorum” anlamına geliyor sanki, çok kişisel.

Siz hiç reddedildiniz mi peki?
Ben... Hayatımda iki kere reddedildim! İlkinde 11 yaşında bir milongadaydım, ve senelerce bekleyip 23-24 yaşındayken onunla dans edebildim. Böyle uzun seneler içimde tutabiliyorum bir şeyleri. Ama kim olduğunu söylemeyeceğim.

Tangonun Tarihçesi




Günümüzde tango, sadece belirli bir kesimin tercih ettiği bir dans türü olsa da aslında tangonun ortaya çıkış öyküsü sıradan ve acılı insanlara kadar dayanıyor.
1800′lü senelerde Arjantin’deki genelevlerden çıktığı bilinen tango, Latince dokunmak anlamına gelen “tangere” kelimesinden türüyor. Buenos Aires’e yerleşen milyonlarca göçmenin buraya kendi müziklerini, örf ve adetlerini beraberinde getirmesiyle hüzünlü serüvenine başlayan tango, büyük ümitlerle topraklarını terkeden, kendilerini büyük kentin karmaşası içinde bulan bu insanların duygularıyla ortaya çıkıyor.
İlk yılların tangosu "tango criollo" veya "basit tango" olarak bilinmekle beraber, günümüzde Amerikan ve uluslararasi tango stilleri, Fin tangosu, Çin tangosu gibi çeşitli türler gelişmiştir. Ancak orijinal tango, doğduğu toprakların adıyla, "Arjantin tangosu" olarak anılmaktadır. Tangonun dramatik duygusu, dans sırasında çok zengin doğaçlama fırsatları yaratması, dansın özünde aşk ve melankoli tutkusunun yatmasından ileri gelmektedir.
Bu yıllarda yaşanan göçün olumsuz sonuçları, düş kırıklıkları, kadınları genelevlere sürüklerken, erkekler de içki kadehlerinde ve kadın kokularında tesellilerini aradılar. Tango müziği, onların yalnızlıklarını ve öfkelerini bir kat daha artırıp bir keder ve ölüm dansı olarak kabul edilirken, günümüzde de tutkunun ve aşkın dansı olarak efsaneleşiyor.
Tangonun müziksel kökeninde; İspanyol dans figürleriyle şekillenen ve Küba müziği ile harmanlanan “HABANERA”, dönemin Arjantin’li zencilerine ait “MILONGA” ve yine İspanyol asıllı “TANGO ANDALUZ” vardır.
Tangonun alt kesime ait olması ve genelevlerde yayılması sebebiyle uzun süre ahlaka aykırı bulunduğu dönemlerde kadınlar için dövüşen ve yine onlarla iyi dans edebilmek için birbirleriyle dans pratiği yapan erkekler vardır. “Compadre” veya “Compadrito”adı verilen bu kabadayı tipilemelerinin eğlence anlayışı “şarap” ile “cana" (bir tür şeker kamışı rakısı) içip, şarkı söylemek ve dans etmektir.
Arjantin Tangosunun müziği 2/4’lük, 3/4’lük veya 4/4’lük ölçülerde olup, sert hatlıdır ve ritimleri belirgindir.

Tango, Arjantin’de zengin kesim tarafından bir alt kültür olarak kabul edilse de Parislilerin bu dansa olan ilgisi, Arjantin sosyetesinde tangonun önemsenmesine neden oldu. İlk olarak Carlos Gardel’in 1917 yılında her türlü argo ve erotizmden uzak sözlerle smokin giyerek tango söylemesi, müziği yavaş yavaş üst tabakalara doğru tırmanışı hızlandırdı.
Türkiye'de de Cumhuriyetin ilanı ile oluşan çok sesli müzik gelişimi ile, Tango sevilmiş ve yayılmıştır. Necip Celal, Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk pek çok tango besteleyerek Tango'nun Türkiye'de sevilmesi ve yayılmasını sağlamışlardır. Tangonun bu ithal versiyonları daha az vücut teması esasına dayalıydı (Ballroom Tango) ama bununla beraber pek çokları için hala şok edici idi. Profesyonel dansçılardan oluşan Tango dans grupları da, çeşitli ülkelerde yaptıkları koreografik şovlarla Tango müziğini ve dansını daha fazla tanıtmış ve dünyaya yeniden sevdirmişlerdir.
Bir zamanların ayıplanan ve hor görülen dansı, artık günümüzde ışıltılı dans salonlarında uygulanan, nezih bir eğlence halini almıştır.

Tango gerek Arjantin’in çeşitli bölgelerinde gerekse dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı olarak biçimlenmiş ve ortaya az çok farklı stiller ortaya çıkmıştır. Tango’nun günümüzdeki belli başlı stilleri şu adlarla tanınır:
  • Arjantin Tango
  • Tango Oriental (uruguayo)
  • Tango Milonguero (Tango Apilado)
  • Tango Nuevo (New Tango)
  • Tango Canyengue
  • Tango Liso
  • Tango Salon
  • Tango Orillero
  • Show Tango (Fantasia olarak da bilinir)
  • Ballroom Tango
  • Finnish Tango (Fin Tango)